MetropolitMesaji
Driliş Bayramı - 12 Nisan 2015
İsa: ‘ben dünyanın ışığıyım, ardımdan gelen yaşam ışığına kavuşur, hiçbir zaman karanlıkta yürümez’, dedi. (Yuhanna 8: 12) İsa, ışıktan bahsediyor, bizlerse, güneş ışığından bahsediyoruz. İsa, Onun dışındaki hiçbir ışık bizi yaşama kavuşturmayacağını biliyor, söylüyor ve hatırlatıyor. Ama biz kısa süreliğine avunarak her ışığa kanıyoruz. Evrendeki en büyük ışık güneştir, güneş bile yarı gün kararır, yarı gün açılır. Suç karanlıktır, karanlık insanın terkip ettiği itaatsizliğinden kaynaklanıyor; biz bunu halen yapıyoruz. Suça aşığız, ipini içim içim kendimize çekiyoruz. Balinalar ve köpek balıkları, okyanusların krallarıdır, okyanusların en akıllıları ve en güçlü yöneticileridir. Ancak çok basit bir ağ parçası, daha üstün bir beyin tarafından yani insan tarafından önlerine ya da üstlerine atılmasıyla, o dev yaratıklar insanın hain aracısı olan ağa takılırlar. Yüzen devler ağa takılınca, denizde sağa, sola, aşağıya, yukarıya, oraya, buraya hareket ederler, belki de bin takla atarlar, ama nafile. Dev gibi yaratıklar, az buçuk daha akıllı varlık olan insanın tuzağından kurtulamaz olurlar. Hepinizin müşahede ettiği gibi güzelim varlık can çekişerek ölüyor, hatırası da onunla kayboluyor. Hayvanın hatırası yok olur, mamafih insanın hatırası asla! Balık denizde su içinde yaşar, hiç insan ve kara canlıları görmeyen bihaber bir balığın kulağına: ‘ne dersin bizim dışımızda başka varlıklar var mıymış’ diye biri fısıldasa; ‘ne alaka, evrende bizden başka varlık yok’ demekte ısrarcı olacaktır. Biz insanlar da hava basıncının içinde bocalanıyoruz. Üstümüzden, altımızdan, çevremizden, kısacası dört bir yanımızdan bizi sürekli taciz eden iblis ve güçleri yaşam alanımıza, tıpkı bizler de su aşırı yaşantılı varlıkların yaşam alanlarına girdiğimiz gibi, giriyor. Görünürdeki fizyolojik yapımıza rağmen, dev balıklara ağımızı sinsice atıyoruz, algılanır olduğu halde, aldatıcı olur ve dev yaratıkları kıskıvrak ve gafil yakalar. Dev balinalar tonajlı oldukları doğrudur, tonajlı olmaları bir şey değişmiyor. Bu tonajı alt edebilecek tonajlı insan beyni vardır, doğayı ve kendini yönetmek için bu böyledir. Bunda durum böyle iken, iblisi ve onun yapısını düşünün! Görünse de hadi neyse, önlem ve tedbirimizi ona göre koyardık. Hiçbir durdurma önlemi kabilinde olamayacak idi ise de bile, menfur iğrençliği ve tahripçi özelliğiyle düşün gücümüzde iticiliği nefretle şuurumuza yerleşecekti. Böylece biz karanlığı boyladık, düşünce karanlığı, sabit fikirliliğimiz ve sert yürekli olma karanlığı. Eğer bir kimse, karanlıkla ışık arasında ya da günah işleriyle masumiyet arasında fark koyamıyorsa, Tanrı'nın gerçeklerine yabancı kalmış bir kördür. İsa, bu körlükten kaçmak ve Onun ışığında yürümek için şu sözlerle uyarıyor: ‘Karanlıkta kalmamak için ışığınız varken yürüyün. Çünkü karanlıkta yürüyen nereye gittiğini bilmez. (Yuhanna 12: 35) Tüm Peygamberler, Havariler, Atalar ve İsa dâhil, insanoğullarından aydınlık oğulları ya da aydınlık nesli yetiştirilmesi konusunda bizi uyardılar. İsa, bu ışığın ta Kendisi olduğunu açıklarken, şu ifadeyle Kendisinde yürümemizi istiyor: ‘Sizde ışık varken ışığa iman edin ki, ışık oğulları olasınız’ (Yuhanna 12: 36). İnsanların karanlığı bilgisizliktir, itaatsizliktir, kurtuluşlarına yaptıkları aldırış sorumsuzluğudur. Balıklara uzatılan ağlardaki iğfal edici yem ne anlam veriyorsa, iblisin gözümüze doldurduğu şehvet arzusu da o anlamdadır. Balinayı yaralamadan yakalamak olanaksız olduğu gibi, iblis de teşvikleriyle bizi ruhen yaralamadıkça bize sahiplenmesi mümkün değil. İsa: ‘Bu dünya şimdi yargılanıyor. Bu dünyanın egemeni (iblis) şimdi dışarı atılacak’ diyor (Yuhanna 12: 31). İsa, nasıl oluyor da hiç kimsenin bunu bu şekilde erbapça söyleyecek güce haiz değilken, Kendisi cesurane biçimde söyleyebiliyor? Çünkü İsa gök kubbesinin altındaki tüm insanların arasındaki tek suçsuz olanıdır. Böylece dünya egemenliğini elinde tutan şeytanı ve onun tüm güçlerini dış karanlığa atabilecek ve onu karanlık zincirlerine vurabilecek tek yetkilidir. Övgü ve yüceltme tezahürü bir tek Ona sunulur. İnsan, şeytandan hep kaygıyla bahseder ve biz insanlara kurulan onun tuzaklarından da. Peki ya sizce anlatılanlar lafügüzaf mıdır? Var mı yok mu bunun aslı? İnsanlarda adi şeyler dönüyor, insanlar arsında dönen bu kötülükler ve işlenen hatalar gözümüzde meşru bir itibarı olsa idi, o halde, Tanrı gözünde de yaptığımız eğriliklerin itibarı olurdu. İlk işlenen günah ne Tanrı teşvikiydi ne de insan icadı, o doğrudan her kötülüğün babası iblisin ta kendisinden kaynaklanan ve düşüşü insanlara yaptığı bir teşvikti. İğrençlik, gözümüzde de iğrençtir, böylece Tanrı da bunun böyle yani iğrenç olduğuna dair onayını veriyor. Tanrı'nın hakkımızda verdiği infazın gerçeğine inanmak lazım, şöyle ki hükmü altına her şey bükmüş ve bağımlı kılmıştır. Yaratıcı olarak bu Onun hakkıdır. Madem bu imtiyaza sahip olduğunu biliyorsak, dehşet korkusuyla değil de Göksel Hükümdar olarak içimizde Ona karşı sakınma duygusu ve Allah’ımız olarak da organik bir bağ gibi, Ona sevgi beslememiz gerekiyor. ‘Rab korkusu yaşam kaynağıdır, İnsanı ölüm tuzaklarından uzaklaştırır’ (K. Kitap, Özdeyişler 14: 27). Değerli kardeşlerim, hayat tümüyle bizim için misal teşkil ediyor, elbette ki, gerçekleri de içindeyken. Konuşmamızın ana maddesi olarak örnekteki av olayına bir tanımlama getirmek istiyoruz. Uluslararası Çevre Koruma Örgütü ve Kolluğu, yasadışı korsanlarca denizlere kanunsuz ağ atan avcıların hakkındaki kovuşturmasını düşünün. Deniz katliamını önleyen bu düşünce ve Kurum ne ise, insanları ayartan ve onları imha etmek isteyen şeytana karşı, onun tahribatlarına karşı dikilen ve bizi ona karşı koruyan Tanrımız Rab olan Mesih İsa da öyledir. İsa’nın işlevi bu olduğuna, henüz kendimizi ikna etmiş değiliz. Kendimizi derken insanlar, izafeten, İsa'nın dışında Tanrı olmayan başka tanrılara sevdalanıyor ve kurtuluşlarını bile bile heba edip kaçırıyorlar. Peygamberliği dikkatle incelediğimiz zaman, hitabında bize şunu söylüyor: ‘Ey dünyanın dört bucağındakiler, Bana dönün, kurtulursunuz. Çünkü Tanrı Benim, başkası yok’ (Yeşaya 45: 22). İnsan kitleleri Tanrı adamlarının tebliği değil, korku hissiyle kolluk taşıyanların şiddet içerikli tebliğlerini dinler. Bazen de Tanrı'nın ihtarlarını dinlemekte zorlanıyoruz. Nasıl mı? İlk atalarımız kutsal mekânda Allah'ın ihtarlarını dinlediler mi? Dinlemiş olsalardı, şimdi ölümün pençesinde can çekişir miydik? Yunus Peygamber Ninova olayında ilk aşamada, Allah'ın emrini dinledi mi? Aslında Yunus'la Allah'ın arasında geçen o meşhur, sıcak ve arkadaşça diyalogu kıskanmıyorum değil, Allah'a kafa tutmak böylesi samimi, masum ve kararlılıkla yapılması günaha sürüklemez. Zira Yunus da ne yaptığının bilincindeydi, Tanrı da Peygamber Yunus'un tutumunun tümüyle yanlış olmadığını biliyordu. İki çizgi arasındaki incelik yani rumuz, Allah'ın Oğlu İsa'nın üç günlük ölüm ve Dirilişini simgeliyordu. Konuşma metnimizin balina simgesi işte bizi yüz yıllar sonra Yunus'un derinliklerde bir balığın karnında üç gün üç gece kaldığı halde, sahile diri olarak çıkması; ‘Rab balığa buyruk verdi ve balık Yunus'u karaya kustu’ (Yunus 2: 10). İsa'nın da mezarda üç gün üç gece kaldıktan sonra ölümü iman edenler için yenerek dirildiğini görüyoruz. İsa: ‘Beni gördüğün için mi iman ettin? dedi. ‘Görmeden iman edenlere ne mutlu’! (Yuhanna 20: 29) Mezar kapalı ve mühürlüyken Rab diye hitap ettiğimiz İsa, şahsındaki somut ilahi güçle, bir güç ve bir güçlükle karşılanmadan dirilmesi; ölüm diyarını ve ölüm üzerindeki sabit kanaatleri darmadağın etti. Olaydan yedi asır önce dirilen zatın hakkında, bakın peygamber ne diyor: ‘Yönetim onun omuzlarında olacak. Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı, Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak. ...egemenlik sürecek, egemenliğinin ve esenliğinin büyümesi son bulmayacak. Egemenliğini adaletle, doğrulukla kuracak Ve sonsuza dek sürdürecek. Her Şeye Egemen Rabbin gayreti bunu sağlayacak’ (Yeşaya 9: 6-7). Diriliş Bayramında, esenlik Önderi Allah'ımızın esenliği yüreklerinizde büyümesi ve gelişmesiyle, coşkulu bayramları yaşamak size hâsıl etsin, yakınlarınızın ve bir önceki gün, Nurlu Cumartesi Gününde ölüler arasında iken, ölülere diriliş müjdesini götürdüğü gibi; Hıristiyanlık inancında umutla yatan tüm ölülerinizin ruhuna da yeni hayat nefesini serpmesini diliyoruz. Bayram, Diriliş Bayramıdır, Bayram, barış Bayramıdır, Bayram, Süryani Aramı Soyumuza saygı duyma Bayramıdır, Bayram, onur ve gerçeğimizle yaşama Bayramıdır, Bayram, Milletimizi tahrip etmekten sakınmamız için Bayramdır. Bırakalım canlarımızda Tanrı'nın diri Sözü yaşasın, ölü düşüncelerimizi yaşatsın. Hıristiyan âleminin Diriliş Bayramını kutluyoruz. Özel sesleniş: eğer siyası erkânlar sesimizi duyuyor ve bize zulmedildiğinin farkındaysalar, o halde bir an önce haksızlıkla kaçırdıkları iki masum metropolitlerimizi, Mor Paulus Yazıcı ve Mor Gregorios Yuhanna İbrahim’i salıversinler, ezdiğiniz kemikler sızıyor; yeter artık Süryanilere yapılan haksızlıklar! İsa, insanların ayaklarını yıkadı onlara hizmet etti. Siyası güçler de bundan örnek almalı ve sert mizaçlı alışkanlıklarından vaz geçmelidir. Sevgili Ülkemizin huzuru ve esenliği çok önemli, biz bunun için, hem insanlık için dua ediyoruz. İsa Dirildi, gerçekten dirildi, inanıyor ve iman ediyoruz. Rabbin inayeti ve coşkusu bizimle olsun, amin…
HUZURLU BAYRAMLAR.
Metropolit