MetropolitMesaji
Mor Petruspavlus Günü Konuşması - 29.06.2020
Birer gün oruç: biri Petrus için, biri Pavlus için, üçüncüsü de diğer Havariler için; bu savımız bir açılımdır. İsa’nın elçileri tek, tek cefa çekti. Düşününüz ki, Petrus, ilk ve yeni patrik olarak henüz çiçeği burnunda; Muallimi İsa gibi Haça gerecekler! Antakya, patriğine bağlıdır ve sevgiye dayalı üç gün matem orucundan sonra, bu günü elçiler adına Bayramlaşmayı ilan eder. Peki, kim bunlar Petruspavlus? ‘İsa, Tanrı'nın müjdesini duyurarak Galile'ye gitti, zaman doldu, Tanrı'nın Egemenliği yaklaştı, tövbe edin, müjdeye inanın, diyordu! İsa, Galile gölünün kıyısından geçerken, göle ağ atmakta olan Simon ve kardeşi Andreas'ı gördü; bunlar balıkçıydı. İsa onlara: ‘ardımdan gelin, dedi’ (Matta 1:14). Petrus evliydi, göksel hükümranlığı uğruna kaygılanmadan kendisine ait her şeyi feda etti; sadece öyle değil, o aynı zamanda kurtuluşa erişmemiz için uğrumuza kendi canını koydu. İsa, Yahudiler arasında canını bedel olarak koydu, ama Petruspavlus pagan ulusların arasında canlarını; bu bedelin doğru olduğunu halklara teyit etmek için koydu bu bir ilkti. Onlar, insan soyunun kurtuluşu için başkasını öldürerek, talan ederek değil, özbeöz canlarını feda ederek onlar için kurtuluş zirvesine yolu açtı. Elçi Petruspavlus’un uyumluluğu, doğan ikizlerin uyumluluğunu bile geride bıraktı; yani kenetlenmiş ikili. Petruspavlus’un birbirine olan uyumlulukları, şüphesiz ölüme kadardı, sevgi ve bağlılıkla, çünkü her ikisinin maksadı ve şaşmayan hedefleri aynıydı; seçilen hedef İsa’ya giden yol idi. Petrus İsa’ya: ‘bak biz her şeyimizi bırakıp Senin ardın sıra geldik, dedi. İsa ona: Size doğrusunu söyleyeyim, Tanrı'nın Egemenliği uğruna evini, karısını, kardeşlerini, annesiyle babasını ya da çocuklarını bırakıp da …gelecek çağda sonsuz yaşama kavuşmayacak hiç kimse yoktur’ (Luka 18:28). Petrus, sözünün eri olarak İsa’daki antlaşmasını kendi kanıyla imzaladı. Petrus, yukarıdaki şartnamesini, İsa Haça gerilmeden önce takdim etmişti. Balık avcısı Petrus, üç yıldan biraz daha fazla İsa’yla kalma ve yaşama şansını yakalamıştı. Petrus, tek İsa’da yaşam sözlerinin var olduğunu keşfetmişti, o bu keşfin doyumsuz tadına varınca; benliğini Onun uğruna koymakta tereddüt etmedi.
Şiddet yanlısı Roma, alışkanlığı gereği; hep Antakya Süryani patriklerini tecrit ediyordu veya harcıyordu. Yüz yıllar sonra katakomp hayatı yavaş, yavaş sona ererken, her şey peyda pey gün ışığına çıktı. Orada tartaklanan Hıristiyanların omuzunda yüz yılların biriktirdiği korku yükü bulunuyordu. Gün geldi, bölgede Hıristiyanlık resmileşti. Beşinci yüz yıl (451) geldiğinde, bölücülüğün tehlike çanları çalmaya başladı. Vatikan’da, Pavlus’un sonraki halefleri değişerek; farklı olmakta sürat yapmıştı. Elçi Pavlus’un halefleri papaların, Bizans sarayının da politik işbirlikçiliğiyle 5. Yy’da evrensel kilise ikiye yarıldı. İmparatorluğun Batılılara sağladığı imtiyaz hırsıyla, bölücülük hamuru 15. Yy kadar iyice su aldı. Mesele, Ortaçağın gündem politikası: ilk patrik Petrus nasıl Roma’nın patriği olur diye, kurgulanan St. Pier Kilisesinin devasa projesi gündeme damgasını vurdu; sorun yine acımasız politik oyun olduğudur! Petrus, Aramice KİFODUR, kaya adını alan Petrus sarsılmayacak şekilde Antakya’da ilk Süryani Kilisenin (Patrikhanesinin) temelini oluşturdu: ‘bir yıl boyunca oradaki inanlılar topluluğuyla bir araya gelerek büyük bir kitleyi eğittiler. Öğrencilere ilk kez Antakya'da Mesihçiler adı verildi’ (Elçilerin İşleri 11:25). Bu kilise koparılamayacak bir harçla, Ortodoksluk iman kulesinin başını gök kubbesine dayamıştır. Bilinen şu ki, sabit temeller, hukukça ‘taşınmazdır’. İşte ‘Kifo Petrus’ Roma’da değil, Evrensel Kilisemizin temelini oluşturunca; artık o bizdedir, Süryani Kilisesinin kuruluşunun şefidir. Petrus’un şefliğini kapmaya uğraşan Vatikan, Roma’daki St. Pier Kilisesi üzerine: ‘Bu Kilise, Antakya’nın İlk Patriği Petrus’un şanına kurulmuştur’ ibaresinin yazılmış olması durumunda, daha doğru olurdu ve bununla belki de Roma’da kendisine yapılan işkenceleri; bir nebze olsun dindirmiş olacaktı. Politik dayatmalarla, kilisemizin Şefini kazanmak ya da edinmek mümkün mü? O, Antakya’nın değeridir; binaenaleyh Kilisemizin de imanımızın da esaslarını oluşturuyor! Pavlus’a gelince, o sıcak bir kişiliğe sahipti dolaysıyla Vatikan, Pavlus adına kurulan ilk Papalık KİLİSESİYLE neden bu kadar mutsuz? Neden bu kadar huzursuz? Neden bu kadar isteksiz olduğunu bilemedik. On üçüncü Elçi Pavlus, ferisil’i olup ferisilerin düşüncesiyle yetişmiş bir Yahudi’ydi. Pavlus, o eski ve yırtık kişiliğiyle İsa’yı mahzun ediyordu, o yeni insan olmalıydı! O, kendini fazlaca dindar ve milliyetçi sayardı, ancak dinsizlerin sistemi üzerine Hıristiyanları bir süre tartaklamaktan zevk alıyordu. Pavlus’un kimliği: Pavlus’un çevresini saranların ‘bir bölümünün Saduki, öbürlerinin de Ferisi mezhebinden olduğunu anlayan Pavlus, Yüksek Kurul'a şöyle seslendi: Kardeşler, ben özbeöz Ferisiyim. Ölülerin dirileceği umudunu beslediğim için yargılanmaktayım. Kurul'da büyük bir kargaşa çıktı. Ferisi mezhebinden bazı din adamları kalkıp ateşli bir şekilde: Bu adamda hiçbir suç bulamıyoruz, diye bağırdılar; kendisiyle bir ruh ya da bir melek konuşmuşsa, ne olmuş yani? (Filipiler 3:5) ‘…Pavlus: Benyomen kuşağından özbeöz İbrani'yim, yasaya bağlılık derseniz, Ferisiydim’ (Elçilerin İşleri 23:6). Pavlus, Günün birinde İsa tarafından suçüstü kıstırıldı ve yenilenmesi, Aram kökenli Metropolit Mor Hananya tarafından vaftiz edilmesiyle mümkün oldu. Pavlus vaftiz edildikten sonra, yenilikçi Kutsal Ruhla doldu, dönüm noktası olarak buradan hareketle kendisinden eski ruh tüydü ve Rabbin arı bir kabı haline gelmiş, öylece yenileşen Pavlus; ulusların yenilikçi elçisi olma onurunu taşıyabildi dolaysıyla Vatikan, böyle bir kişinin ilk papalığından utanç duyuyor! Üstelik Hıristiyanlığını yitirip gidenlere, diyoruz ki: Pavlus deyip iki kez düşünmeden geçmeyin: ‘Tanrı, Pavlus'un eliyle olağanüstü mucizeler yaratıyordu. Şöyle ki, Pavlus'un bedenine değen ya da dokundurulan peşkir veya peştamallar, hasta olanlara götürüldüğünde, hastalıkları yok oluyordu, kötü ruhlar sıvışıp içlerinden çıkıyordu’ (Elçilerin İşleri 19:11). On üçüncü elçi unvanının sahibi Pavlus, bu gün Vatikan’ın başında olmuş olsa idi, Hıristiyanlık asla bölüngü kabul etmezdi, hele bölücü iltihak hareketlerini kökünden kazıyıp uğruna olmadık çaba harcayacaktı, hem de hiçbir politikacı yetkiliye danışmadan. Dünya imparatorlukları kurucularını bir yandan pohpohluyor, diğer taraftan baktığımız zaman, gerçekte işgallerle yaptıkları tahribatların enkazı üzerine kurulmuş birer büyük ve yıkıcı ülkeler olduğunu göreceğiz; bu siyasi güçler tebaalarındaki halkları sindirmekte veyahut yükseltmekte hünerliler. Kilise imparatorluğunun felsefe babaları Petruspavlus, egolarını yenmiş ırkçılığı ölüme terk etmiş birer İsa’nın sadık vekilleri idi ve gönül bağıyla Hıristiyanlığın kenetlenmiş birliğini amaçlıyordu. Yahudiliğin içe kapanıklığını düşündüğümüz zaman, tek kendini, tek ırkını, tek dilini, tek yararını düşünen ve karşımıza çıkan bir nevi ada zümreydi. Ama gün geldi evrenin Tanrı'sı: bu sürüden olmayan başka koyunlarım var, onları da getirmeliyim vaadiyle, diğer ulusların da kurtuluş imtiyazına sahip olacaktı böylece. İsa: ‘Onlar, …Sesimi işitecekler; tek sürü tek çoban olacak’ (Yuhanna 10:16). Bu ayete bakılırsa, İsa tek sürüden bahsetmesi, kilisenin birliğini emrediyordu. Petruspavlus, diğer elçiler de oluğu gibi, İsa inancının çatısı altında insan soyunun huzur ve gönenç içinde birleşmesini amaçlıyordu. Ama bir türlü siyası güçlerin engel teşkil eden silahlarını ve işkence yöntemlerini aşamamış böylece Hıristiyanlık da dünyanın tek ve yegâne dini olamamıştır. Havariler, bizim gibi adaleye bürünmüş et ve kemikten kimselerdi; öylece ayırım yapmadan ulvi konularda herkesin hizmetine girmiş bulunuyordu onlar. Pavlus’un sözleri esasen bariz bir şekilde eşitliği ispatlar, başka uluslara kurtuluşu ilan etmesi de ayırımcılığı ortadan kaldırıyordu: ‘Biriniz, ben Pavlus yanlısıyım, ötekiniz, ben Apollos yanlısıyım diyorsa, öbür insanlardan ne farkınız kalır? Apollos kim, Pavlus kim? onlar, iman etmenize aracı olmuş hizmetkârlardır. Rab her birimize bir görev vermiştir. Tohumu ben ektim, Apollos suladı, ama Tanrı büyüttü. Önemli olan, eken ya da sulayan değil, ekileni büyüten Tanrı'dır’ (I.Korintos. 3:4). Kilise mimarının sözleri bu yönde iken, insanlar halen bölücü ve ayırımcı olabiliyor. Mimarımız Pavlus, değinildiği gibi Elçi arkadaşlarıyla birlikte, iki bin yıldan bu yana evrensel bir imparatorluk kurdu; bu imparatorluğun temelleri güçlü olduğu için sonsuza dek kalacaktır. Sevgi, çünkü her şeyin fevkindedir, hatta Allah’a bağlılığımız bile sevgiye dayalı olmalıdır. ‘Öyleyse buna ne diyelim? Tanrı bizden yanaysa, kim bize karşı olabilir? Öz Oğlunu bile esirgemeyip O'nu hepimiz için ölüme teslim eden Tanrı, Onunla birlikte bize her şeyi bağışlamayacak mı? Tanrı'nın seçtiklerini kim suçlayacak? Onları aklayan Tanrı'dır. Kim suçlu çıkaracak? Ölmüş, üstelik dirilmiş olan Mesih İsa, Tanrı'nın sağındadır ve bizim için aracılık etmektedir. Mesih'in sevgisinden bizi kim ayırabilir? Sıkıntı mı, elem mi, zulüm mü, açlık mı, çıplaklık mı, tehlike mi, kılıç mı? Yazılmış olduğu gibi: Senin uğruna bütün gün öldürülüyoruz, Kasaplık koyun sayılıyoruz. Ama bizi sevenin aracılığıyla bu durumların hepsinde galiplerden üstünüz. Eminim ki, ne ölüm, ne yaşam, ne melekler, ne yönetimler, ne şimdiki ne gelecek zaman, ne güçler, ne yükseklik, ne derinlik, ne de yaratılmış başka bir şey bizi Rabbimiz Mesih İsa'da olan Tanrı sevgisinden ayırmaya yetecektir’ (Romalılar 8:31). Petruspavlus ikilisi, Roma’da infaz edildi, bunun içindir ki Hıristiyanlar 29 Haziranı, fikir birliğiyle anma günlerini Bayram olarak kutluyor. Öyleyse, ne saptırıcı varsayımlarla Elçisel Kiliseye yön verilebilir, ne de ona şaşırtıcı takvim düzenlenebilir. Petrus’un ölümüyle ilgili bazı Batılıların spekülatif görüşleri var. Bu düşüntülü verileriyle Petrus’u yüceltmezler, aksine onu daha da meçhul bir zemine çekerler; öyle ki söz konusu çelişkilerine onlar da inanmıyor zaten. Elçi Petrus, kurduğu Antakya Elçiliğinde huzurluydu, huzurunu kaçıranlar yerliler değildi, onu bozan işgalci Romalı askerlerdi; onlara rağmen Petrus İsa adına Pavlus’un önderliğinde Roma’yı fethetmek yani revaçta Tanrı'ya kapalı yüreklerini açmaktı. Petruspavlus ikilisi aynı akıbetle aynı yerde Romalı hükümdarın ölüm fermanıyla katledildi. Roma’ya ilk giden Petrus değildir, oraya ilk giden Pavlus’tur, o çağda; gizli de olsa Roma kürsüsünün de kurucusu oldu. Şükür, iyi ki Doğu Kilisesi var ve iyi ki varlığıyla ataların özgeçmişini, doğallıklarını ve gerçek yaşam öykülerini bozulmayan damga gibi baş üstünde tutuyor: ‘Tanrı'nın, kendisini sevenlerle, amacı uyarınca çağrılmış olanlarla birlikte her durumda iyilik için etkin olduğunu biliriz. Çünkü Tanrı önceden bildiği kişileri Oğlunun benzerliğine dönüştürmek üzere önceden belirledi. …Tanrı önceden belirlediği kişileri çağırdı, çağırdıklarını akladı ve akladıklarını yüceltti’ (Romalılar 8:28).
Değerli kardeş, kilise atalarımız Petruspavlus’un bu güzel meziyetleri gözümüz önündeyse ve gözümüzü dolduruyorsa, kurum olarak öncelikle Adıyaman Metropolitliği adına kendilerinden alacağımız ders nedir? Size beslediğim samimiyet göstergesi, tedarik edilen inandırıcı hizmet kalitesi sağlanıyor mu? Doğru iman ilkelerinin sunumu yapılıyor mu? Kiliseniz canlarınızın maneviyatı için kararlılıkla etkin midir? Baba şefkatiyle çocuklarınızın yanında mıyız? İnayetle Metropolit olarak söylemek gerekiyorsa mümkün oldukça size beslenen sevgiyi canlı tutuyor muyuz? Bilinçli veya bilinçsiz olsun, size karşı herhangi bir kusur yapıyor muyuz? Bu bölgenin Abraşiyesi bireyleri de sizlere gelince: manevi hayatınız için sadakatiniz çok önemlidir, güven duygularınızı diri tutmanız önemlidir, birliğinizin devamını sağlamak için, ellerinizi taşın altına her gerektiğinde koymanız çok önemlidir. Rab iyi çobanımızdır, koyunlar ve hatta kuzular kendilerini çobanlarından esirgeyebilirler mi? Sizler de öyle, manevi hizmetinizin aksamaması uğruna, çocuklarınızı Rabbin yolunda yetiştiriyorsunuz, ancak bazılarını Rabbe adayın; görün ki Rab iyidir, O sizi ve neslinizi bereketli kılar. Ben Pazarda bir, ayda bir kiliseye gidiyorum yeterlidir diyorsan, Rabbin istihkakını esirgiyorsun demektir, kiliseye gerçekte ne zaman hizmet edeceksiniz? İşte kilise topluluğu olarak, daha etkin olmanız, canlarınızın ve çocuklarınızın kurtuluşu açısından önemlidir. Rab, bir Hıristiyanın sadece maddi desteğiyle ve gösterişli cömertliğiyle razı olmuyor ibaresi, yukarıda geçtiği ve kulağınızla dinlediğiniz gibi; Rab diyor ki: bu fani çağda Göklerin Hükümranlığı uğruna her şeylerini feda edenlere, karşılığında göksel ödül verilecektir; tinsel gözlere sahip değilsek, Göksel Egemenlik ne olduğunu bilemeğiz! Maneviyatımız ön plana çıktığı miktarda idrakimiz de büyüyecektir. Korona virüsü, bedeni vurduğu için yedi buçuk milyar insan endişelendi! Doğru, korona endişe verici küresel bir salgındır. İnanınız ki, insanın günahı ve kabahatleri; koronadan kat be kat daha kötü, daha tehlikelidir; bir de onlardan korunalım ve onlara karşı endişelerimizi geliştirelim. İnandırıcı ki, korona yalnızca bedeni vurur, fakat insanın üstlendiği günah; hem bedeni hem de canı birden vurur. İtirafı düşündünüz mü? Rab koruma şemsiyemizdir, Onun şemsiyesi altında kaldığımız sürece korunaklı kalırız! Bu kutsal günde, Petrus’ların ve Pavlus’ların İsim Gününü, bunun yanı sıra Bayramınızı da esin töresiyle kutluyorum. Rab İsa’nın inayeti üzerinizden ve evlerinizden Baba, Oğul ve Kutsal Ruh ismiyle eksilmesin, âmin…
♱ Ğriğoriyos Melki Ürek
Metropolit
Adıyaman