MetropolitMesaji
Paskalya (Diriliş) Bayramı 2018 Vaazı
'İsa şöyle dedi: İnsanoğlunu yukarı kaldırdığınız zaman Benim O olduğumu, anlayacaksınız’ (Yuhanna 8: 28). ‘Kalabalık İsa’ya şöyle karşılık verdi: şeriattan öğrendiğimize göre Mesih sonsuza dek kalacaktır. Nasıl oluyor da Sen: İnsanoğlu yukarı kaldırılmalıdır, diyorsun?’ (Yuhanna 12: 31). İsa döneminde halk arasındaki idam aforizmi ‘Yukarı kaldırılmak’. Eski bir deyimdi, bu deyimde iltifatla, kişi Haç’a evet çarmıha çakılmasıydı, bu kadar büyük bir siyasi iltifat yani. O çağlarda yukarı mı kaldırılıyorsun deyimini diyeni anlamayan yoktu; İsa’nın da bildiği malum vecizeydi. Binaenaleyh İsa’ya göre, Onu Haç'a gereceklerdi, ama halk başka bir şey düşünüyordu; siyasileşen Yahudi din adamları ise başka bir şey düşünüyordu! Halkın umudu İsa’nın beklenen Mesih olması, dolaysıyla Onun sonsuza dek yaşam enerjisi olarak baki kalmasıydı. Yani bu bağlamda ölüm darbesi, Yahudilerde infial yaratıyordu. Sanki ölmek üzere olan Mesih; bir daha da dirilemeyecekti. Unutulan bir detay var, sizce ölülere yaşama şansını verebilen bir kimse; kendi kendine de bu yaşama şansını veremez miydi? Aksi inatla iç içe geçen din adamlarının körlüğü yırtıcı kurtlar gibi avlarına çoktan odaklanmıştı. Halk İsa’ya kurtarıcı olarak, çoktan inanmıştı; oysa din adamları ocakta kızarmış demir parçası misali haset, yüreklerini vurmuştu. Kaldı ki halkın gönlünde yatan, şeriatta Mesih’in sonsuza dek yaşam kaynağının başında kalma inancı beslensin. Halk kendisi zavallı ve önyargılarıyla, korku ve şartlanmış kaygılarla boğuşuyordu. İsa yukarı kaldırılacaktı, sanki yukarı kaldırılmakla çürümeye mi, ya da herhangi bir kemiği mi kırılacaktı? ‘Davut hem kral hem peygamberdi, soyundan birini tahtına oturtacağına dair Tanrı'nın kendisine ant içerek söz verdiğini biliyordu. O, geleceği görerek Mesih'in ölümden dirilişine ilişkin şunları söyledi: O, ölüler diyarına terk edilmedi, -yani kuyuya inenlerle sayılmadı- bedeni çürümedi’ (Elçilerin İşleri 2: 30). İblis ve ölüm olgusu, İsa’yı ölüler diyarında derdest edemediler. Çünkü yaşam kaynağıydı, hayat habbesini düşünün, bu habbe kusursuz olunca mağaranın kapağı altında kalmaz. Halk arasında ziraatçı takımı çoktu, körelen ziraatçılar! O dönemde, halk arasında körelme o kadar büyüktü ki, dolgun ve verimli yaşam habbesini bile seçemediler. Gece yarasaları yeltendi, güneşi yakalayıp mağaraya tıkaması gibi bir şeydir. ‘İsa: Işık kısa bir süre daha aranızdadır, dedi. Karanlıkta kalmamak için ışığınız varken yürüyün. Karanlıkta yürüyen nereye gittiğini bilmez. Sizde ışık varken ışığa iman edin ki, ışık oğulları olasınız. İsa bu sözleri söyledikten sonra uzaklaşıp onlardan gizlendi’ (Yuhanna 12: 35). Zira henüz saati gelmemişti. Asrımızda olduğu gibi o çağda Filistin'de mevsim bahardı, bahar havasında doğa bir bütün yemyeşil olur. Yenilenir toprağa düşen her bitki tohumu, bir taraftan rengârenk güller, çiçekler; bir taraftan ağaçlar, bir taraftan bitki endamındaki türler, diğer taraftan cıvıl, cıvıl üreyen kuşlar ve diğer canlı türleri. Velhasıl o yıl, o mevsim tüm doğada bir nevi derin uykudan uyanış-diriliş oluyordu. Bu serüvene Allah’ın Oğlu da katılmak istedi, buna kim yok diyebilir; mademki O istedi! Taneler bir hardal tanesi kadar küçük de olsa, sağlam yapısıyla bitkilerin en büyüyü olur. Toprağa düşmeyen her tohum yalnız kalacaktır. Ama toprağa düşen sağlam habbelerin her biri %30/60 ve 100 kat bastırılmış olarak sahibine döner. ‘Size doğrusunu söyleyeyim, buğday tanesi toprağa düşüp ölmedikçe yalnız kalır. Ama ölürse çok ürün verir’ (Yuhanna 12: 24). Mesia, ihanet tezgâhının yargı celselerinde, kendisine isnat edilen olmadık ithamlar, iftiralar ve ağır suçlamalar Allah’ın Kelamı olarak Musa’ya kurdurduğu Sinagogda yiğitçe yapa yalnız kalmıştı. Fakat O yaşam tohumu nispetle toprağa düşmesi; dünya çapında feyezan vesilesi olacaktı. ‘Kendi yurduna geldi, ama kendi halkı Onu kabul etmedi. Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı'nın çocukları olma hakkını verdi. Onlar ne kandan ne bedenden ne de insan isteğinden doğdular; tersine, Tanrı'dan doğdular’ (Yuhanna 1: 11-13). İsa'nın ölüm fetvası onaylandığı sırada, zaten idam şekli belliydi. Din adamları ve hükümet zevatlarının müeyyidesiyle dikilen ahşap, üzerinde cezalandırılacak İsa; yukarı kaldırıldı. Kollarını kuzeye ve güneye açmakla, insanları kendine çekerek onları kucakladı. Cehtle doğuya dev bir kıble oluşturdu, her gelen yüzünü bu kıbleye çevirerek tapmaya ve Onu yâd etmeye başlamıştır: ‘Ben yerden yukarı kaldırıldığım zaman, bütün insanları kendime çekeceğim’ (Yuhanna 12: 33). Adalet yerine gelince -günah uğruna dökülen lekesiz kan-, artık havadaki karanlık güçlerinin insan doğası üzerinde mağrurca pek etkisi kalmamıştır, derken şöyle diyor: ‘Bu dünya şimdi yargılanıyor. Bu dünyanın egemeni şimdi dışarı atılacak’ (Yuhanna 12: 31). ‘İsa, ne şekil öleceğini belirtmek için; bunu söylüyordu’ (Yuhanna 12: 33). İsa, Beytlehemde doğarken gök birimleri şenlik yaptı, parıltılı güçler, insanlara sevinç ve coşkuyu yaydı. Dirilişinde de on ikilere ve diğer gördüklerine esenliği verdi, keza doğarken de dirilirken de İsa mırıldanmadan sevinç kaynağı husul bularak tüm insanlara attığı farkı görüyoruz. Oysaki insan ne dünyaya gelirken ne de buradan intikal ederken böyle bir özellik taşır. Kelam, dağılan düzenimizi yeniden kurmak için dünyaya geldi. ‘Çünkü… Yönetim onun omuzlarında olacak. Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı, Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak’ (Yeşaya 9: 6). Öyleyse İsa yer ve göğü barıştırdı aynı zamanda. Bu barışın mütarekesini kendi paha biçilmez kanıyla Yeni Antlaşmada yazdı ve senedini Kutsal, Elçisel ve Evrensel Kiliseye bağışladı. Bu nedenledir ki, adım adım son Akşam Yemeğine doğru gidiyordu. Ekmeğe alın bunu yiyin dedi, şarap kâsesine de alın bunu için dedi; bu sizin için Yeni Antlaşmadır. Dirilişte, Mesih Tanrılık muzaffer yeteneğiyle, günahı, ölümü ve iblisi alt etmiştir. ‘Ayakları, ocakta kor haline gelmiş parlak tunca benziyordu. Sesi, güçlü akan suların sesi gibiydi… Ağzından iki ağızlı keskin bir kılıç uzanıyordu. Yüzü bütün gücüyle parlayan güneş gibiydi. Onu görünce, ölü gibi ayaklarının dibine yığıldım. O ise sağ elini üzerime koyup şöyle dedi: Korkma! İlk ve son Benim. Diri olan Benim. Ölmüştüm, ama işte sonsuzluklar boyunca diriyim. Ölümün ve ölüler diyarının anahtarları bendedir’ (Vahiy 1: 15-18). İşte bu gün sizi müjdeliyorum, Rab ve Kurtarıcımız Mesih, ölüm ve yaşam üzerine hakimiyeti kılınmış tek yetkili olarak şafak sökmeden İlahi şafağın aydınlığını insan yüreği üzerine doğdurarak dirildi…! Sabahın en erken saatlerinde İsa’nın konulduğu mezara giden bayanlara, melekler şöyle seslendi: Diri olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz? O burada yok, dirildi. Henüz Galile’deyken size söylediğini hatırlayın. İnsanoğlunun kabahatli insanların eline verilmesi, Haça gerilmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini bildirmişti. Onlar da İsa’nın sözlerini anımsadı. Mezardan dönen bayanlar bütün bunları Onbirlere ve ötekilerin tümüne bildirdi’ (Luka 24: 5-9).
Vefakârlık:
İnsanlık tarihinde bir ilk, karşımıza çıkan benzersiz Fidye Kurbanı masum bir şahsiyettir İsa. Vefakârdır İsa. Ona: sen ölüme, ben yoluma dersen, Onun sana cevabı pek şaşırtıcı olmayacaktır. O halde O: ben ölümden yaşama geçersem, sen de yolundan ölüme geçeceksin, diyecektir. Bu içtihat, O gökteki konumunu, yüceliğini ve tahayyül edemeyeceğiniz nitelikteki övgülerini bırakarak; kaybolmuş kuzuyu bulmaya yani soyumuzu yok oluştan kurtarmaya geldi.
Değerli kardeşlerimiz bu ihtişamlı Bayramda, başta Kadasetli Patriğimizin, Mafiryanımızın, Sinodumuzun, Adıyaman Abraşiyemizin, Elçi Petruspavlus Kilisesi Yönetim Kurulunun, Sizlerin, Hıristiyan Kardeşlerimizin Bayramını kalbi Tebriklerle Kutluyoruz. Rabbin İnayeti bizimle olsun, âmin…
ADIYAMAN METROPOLİTLİĞİ
08.04.2018